Uçak ve motor sürücülerinin, yani pilot ve rider’ların farkında olmadan birebir karşılaştığı ilginç ve tehlikeli bir sendrom ortaklığından bahsedeceğim.
Sendrom, çoğunlukla yamaç paraşütü yapanların kullandığı argo deyim olarak havacılıkta herkes tarafından bilinen bir kişisel evreyi tanımlar.
Teçhizata, tecrübeye ve dolayısıyla kendine duyulan aşırı güven sonrasında risk almak ve kaçınılmaz olarak da kaza yapmak anlamına geliyor
Bizler gibi amatör motosiklet kullanıcılarının birbirlerine sıkça söylediği bir deyim vardır.
“Ne zaman ‘Aha iste; artik öğrendim motora binmesini. Nasıl da donuyorum virajları’ dediğinde kaza yaparsın”
derler ya. İste “Ikarus Sendromu” bu Pilotun uçağına ve dolayısıyla kendine çok güvendiği zamanlarda farkında olmadan limitlerini zorladığı anlar vardır.
Motorda da aynen öyle. Nasıl ki evliliğin besinci yılı geçilmezi zor bir darboğazsa, motosiklet sürücüsünün de net bir genelleme olmamakla birlikte çoğunlukla beş bininci kilometre civarında bu sendroma iyice kapıldığını bilmek ve kabul etmek gerekir.
Bu sendromun biraz daha ustalaştıktan ya da kendi eksiklerini tanıdıktan sonra yok olduğunu sanmayıp en küçük boşlukta yeniden ortaya çıkacağını da bilmek gerekir.
Bu aşamada artık vitesler neredeyse kendiliğinden değişmekte, arka frenle kaysa bile bahse konu sürücümüz kontrolü bırakmamakta ve virajlar eskisi gibi korkulası değil, daha da çok yatarak dönüldükçe keyif alınan sürüş periyotları haline gelmiştir.
Sohbet toplantılarında anlatılası birkaç hikayelik arşiv oluşmuş ve yeni acemilerin yanında kıdem almanın hafifliği egolarımızı sarmıştır. Genellikle anlatılan kaza hatıraları bir filmin içerisinde yasanmış gibi gerçek dışı ve nasıl olduğuna bir turlu akil sır erdiremediğimiz başkaca yasam detaylarıdır.
Üstelik; kapalı kaskı taktığımızda hissettiğimiz güven duygusu, korumalı ceketin arada bir omzuna tik tıklayarak kontrol edip vardığımız “Beton gibi” sonucu ve belimize sardığımız korsenin ruhumuzda yarattığı inanılmaz güven ile elimizi yumruk yaparken bile zorlandığımız eldivenlerimiz bizi hep gerçeklerden alıp oturur.
Dizliklerin verdiği asfalt islemez hissi ve uzun konçlu çizmelerin ayaklarımızda yarattığı “Üzerinden araba geçse…” benzetmesi de isin içine girince geriye bir tek daha cesur ve atak olmak kalır. Ha, bir de bu kadar kuşamı aynı anda giymeden aynı hisse kapılanlar var ki bu tanım zaten onları da kapsıyor.
Sonra; kamyonların yarattığı türbülanslar daha keyifli, araçların arasından sıvışmak çok daha estetik gelmeye baslar. Işıkta beklerken göz ucuyla etrafımızda potansiyel gaz tutkunu olup olmadığını algılamaya ve daha o gaza basamadan uzayıp gitmeye baslarız.
Son viteste giderken cebinden telefonu çıkartıp kimin aradığına bakmak bile ayrıca bir yetenek istemeyen basit olaylar haline gelmiştir. İste tüm bunlar ve benzeri hisler; bilinç üstü ve altında oluşturduğu gittikçe alışılan, kanıksanan, yadsınmayan ve farkındalıklarından uzaklaştığımız gerçeklerin göz ardı edildiği en tehlikeli doneme girdiğimizin tespiti ve tescilidir.
Bu sendroma kapılmışların sansı varsa, Tanrıdan ufak bir musibet aşırı dilemek en iyisidir 😀 .
Sürücümüz akıllıysa bunu bir ikaz ve ders olarak alıp bünyesinde antikor oluşumunu sağlar, yok diğer gruba giriyorsa
“Aha aha nasıl yırttım ama”
yaklaşımıyla tam olarak “Ikarus pozitif” evresine sıçrar.
Havacılıkta, hiç kimse ama hiç kimse kokpit partneri ya da meslektaşının bu sendroma kapılmasına izin vermez. Ancak motosiklette olay malumunuz biraz daha farklı.
“Ben içtikten sonra da kullanıyorum sekiz yıldır. Dikkat ettin mi bir şey olmaz”
diyen biri için sendromdan bahsetmek yanlış olur. Belli ki o arkadaş artık bizzat Ikarus’la kadeh tokuşturuyor. Oysa bir gün hastanede, kendisini ya da ağlayan dul eşini ziyaret etmek zorunda kalacağınız ise kaçınılmaz bir gerçek.
Ama yine de
“İçiyorsan seninle birlikte bir daha motora binmem”
demek her nedense hep zor gelir. Tehlikeli şekilde motor kullananlar ise kimi çevrelerde daha tecrübeli ya da süper biniciler olarak takdir bile görürler. Hatta onları böyle sürdükleri için eleştirmenin hafif kıskançlık olarak adlandırılması bile mümkündür.
Kısacası; tüm teçhizatımız bizi aslında sadece yumurtanın peçeteye sarılması kadar darbelerden korur.
Demek ki neymiş; Ikarus Sendromuna karsı sürekli uyanık olalım ve gerektiğinde arkadaşlarımızı aşılayalım.
“Tecrübe, limitlerini bilmektir”
Benim gibi birçok acemi sürücünün inandığı temel yanılgı.